GERİ

 


SACHS'IN HASTALIĞI
"YAZILI OKUMALAR"

12. Hekimlerin gündelik yaşamı ve toplum içindeki yeri

Dr. Sachs çalıştığı kasabada yaşıyor. Anlaşıldığı kadarıyla orada ondan başka hekim yok. O herkesi tanımasa bile herkes onu tanıyor ya da biliyor. Gündelik ilişkide bulunduğu kişilerin yani komşularının, alışveriş ettiği dükkanların sahip ve çalışanlarının, hastalarının ve onların yakınlarının hepsinin ilgi odaklarından birisi de o.

Kasaba batı normlarına sahip olsa da insanların bir bölümü, her yerde olduğu gibi "muhafazakar". Dr. Sachs'ı da kendi değerleriyle ölçüp biçiyor ve sonra da davranışlarını ona göre belirliyorlar. Hemen her yerde olduğu üzere, belki "bekar olması" ilgi nedenlerini de artırıyor. Çünkü bu kesimin gözünde "evli" bir doktor, "bekar" olandan daha güvenilir.

Bu anlattıklarımın en azından 80'li yıllarda hekimlik yapmış olanlara ve halen kırsal kesimde, küçük kent ve kasabalarda hekimlik yapanlara bazı çağrışımlar yaptığını sanıyorum. Çünkü onlar da böyle bir ortamda bulunduklarında genellikle ilgi odağı oluyorlar.

Büyük kentlerde yaşayan hekimlerin bir bölümü için bunlar geçerli olmayabilir. Ama onların da bir çoğu yine kıra benzeyen, kentin varoşlarında yaşadıklarından benzer durumları yaşıyor olmalıdır.

Küreselleştikçe insanların doğal çevrelerinin daraldığını gözlemliyorum. Giderek daha çok yalnızlaşıyor, kendi başlarına kalıyorlar, kalıyoruz. Küreselleşmenin yeterince ulaşamadığı yerlerde ise bu çevre o kadar dar değil; hekimler hâlâ çevresindekiler tarafından bilinip tanınıyorlar.

Bazı başka mesleklerdekiler için de benzer durumlar söz konusu olabilir. Ama genel olarak "dışarıdan gelen" hekimler için bu böyledir. Sağlıkçı olmasına karşın örneğin "eczacılar" için aynı şeyleri genellikle söyleyemeyiz. O nereli olursa olsun oranın bir insanıdır. Onların "kendilerinden" sayılır. Hekimlerin onlar gibi olmaları için ya orada sürekli kalacağını belirten bir şeyler yapması ya da söylemesi, ya da uzun zamanlar geçmesi gereklidir.

Bana göre her durumda hekimlik biraz daha farklı. Çünkü herkesin onlara bir şekilde ve bir zamanda gereksinim duyması olasılığı var. Bu nedenle de kimse sıfır konumundan ya da "eksi"den başlamak istemiyor. O nedenle de bir hekimi tanısın ya da tanıdığı bir hekim olsun istiyor, dolayısıyla da hekimlerle ilgileniyor.

Tanınmak ve bilinmek sanki insana devamlı bir gözlem altında olduğu duygusunu verir. Bu durum bazıları için "popüler" olmak anlamına gelir. Bu nedenle de hoşa gider ve keyif verir. Ama bir çoğu için de "rahatsız edici"dir, sürekli izlenmek ve gözlem altında olmak.

Doğruyu söylemek gerekirse tanışmanın arkasından gelecek talepten ve ortaya çıkacak "ek yük"ten korkar çoğu hekimler. Yoksa öyle ya da böyle tanınıyor olmak herkesin istediği ve hoşuna giden bir şeydir genellikle.

Tabii hekimler bir de oldukları yerlerde, kendilerinden önce yaşayan ya da çalışan meslektaşlarının tutum ve davranışlardan da etkilenirler. Onun yaptıkları ve yapmadıklar değerlendirme için bir "düzey" oluşturur. Onunla kıyaslanır çoğu zaman. Eğer o toplum tarafından sevilmişse, onun gibi olması talep edilir ve buna uygun davranması beklenir.

Yok eğer oradaki insanların çok sevmediği biriyse, bazı insanlarla bazı sorunlar yaşamış, ya da toplumun istek ve beklentilerine yanıt vermemişse, o zaman da "aynı şeyleri yapacak mı" kuşkusu ile yaklaşan bir toplumla bir arada olmak zorunda kalır. Her iki durum da bir baskı yaratır onun üzerinde.

Öte yandan hekimlerin toplum içinde kabul edilmiş geleneksel tutumlarla, yasalar, yönetmelikler, mesleğe başlarken ettiği yeminin dayattıkları dahil, hiyerarşik yapı ve kalıcı kurallardan kaynaklanan belirli zorunlulukları da vardır. Hekimler bunların da etkisi ve baskısı altındadır.

Bir anlamda, kendi ölçeğinde sürekli sahnede olan bir ünlü kişinin durumuyla benzer durumdadır. Tüm bunlar da kuşkusuz biraz fazla dikkat istiyor. Onlar herkesin olduğundan farklı, herkesin yaptığından daha dikkâtli ve özenli olmak zorundadırlar. Onlar her yer de oturup kalkamazlar, istedikleri gibi davranamazlar.

Belirli ve standart bir tip çizmek ve tavır belirlemek çok zor olabilir; ama üç aşağı beş yukarı her hekimden beklenen en az özellikleri de tanımlamak gereklidir. Bunların fazlasını beklemenin, düş kırıklığı, dolayısıyla çatışmalara neden olabileceğini, daha azını beklemenin ve çekinmenin de hizmetten gereği şekilde ve etkin biçimde yaralanmayı önleyeceğini unutmamak gerekli.

Çünkü bir hekimin tutum ve davranışları yalnız onu belirlemez, ondan sonra orada olacak diğerlerini de etkiler. Olumsuzluklar toplum içinde ne yazık ki onu gerçekleştiren ya da yapanlara yani onun faillerine değil, bir mesleğin tümüne atfedilir.

Bunlar kitabın 12'nci bölümünde Dr. Sachs'ın komşularından bir kadının onun eve gelişini nasıl izlediğinin anlatıldığı "Yandaki komşu kadın" başlıklı bölümü okurken aklıma geldi.

Komşu kadın akşam işlerini yaparken bir televizyon programı izler gibi onu izliyor, kendi kendine bazı değerlendirmelerde bulunuyor ve sonuçlara varıyor. Yazar bu bölümde bir hekimin "gündelik yaşantısı"nın bir boyutunu sergileyerek hem hekimlere, hem de onların hizmet verdiği insanlara bazı "dersler" veriyor. Onları iyi düşünmek ve iyi anlamak gerekli.

Hekimlerin davranışları ve insanlarla ilişkilerine dair bu dersler yöreden yöreye küçük bazı farklılıklar gösterse de genel hatları, yüzyıllardır uygulanan hekimlik mesleğinin kural ve ilkelerince belirlenmiştir. "Hekimlik etiği" diye adlandırılan bu kurallar neredeyse iki bin yıl önce yazıya dökülmüş; "Hipokrat andı" ya da yemini diye bilinen metnin içeriğinde bunlar teker teker sıralanmıştır.

Bu kural ve ilkeler hekimleri kendi karar ve istekleriyle bağlayıcıdır. Ama hem diğer hekimler ve meslek örgütleri, hem de hizmet verdikleri insanlar, onlardan gündelik ve mesleki yaşamlarında bunlara uygun davranmalarını beklerler. Uygun davranıp davranmadıklarını, bu davranışlar nedeniyle bir sorun ortaya çıkmadığı sürece kimse ilgilenmez. Yalnızca kanaâtler ve değerlendirmeler ortaya çıkar. Bunlar ise o hekimlerden çok tüm hekimlere ve hekimlik mesleğine yönelik olur.

Hipokrat Andı'nı tamamlayan ve "Hipokrat'ın 24 Öğüdü" diye bilinen hekimlerin gündelik yaşamlarına, yaptıklarına ve yapmadıklarına dair sıralanan ilke ve kuralları anımsarsak, bu söylediklerimin karşılığı çok daha iyi anlaşılabilir:

"Hipokrat'ın 24 Öğüdü" içinde gündelik yaşama ve ilişkilere dair sıralananlar şunlar:

"Vücut temizliğine özen göstermek, güzel ahlâk sahibi olmak, sözünde doğru olmak, yalancı olmamak, kötülerle ilişki kurmamak, doğru olmak, parayı çok sevmemek, fena davranışlarda bulunmamak sarhoş olmamak, hastaya çağrıldığında zamanında gitmek, hastanın yanına tekrar çağrılıncaya kadar gitmemek, hastanın yanında nazik olmak, sır tutmak, yeni eserleri ve operasyonlarla ilgili gelişmeleri izlemek, yeni ilaçları kanaati olmayınca vermemek, kimseye muhtaç olmamak, kimseye hakaret etmemek ve öğüt verici olmak, konsültasyonda insancıl olmak ve hastayı gözetmek, fena insanlarla beraber bulunmamak, gururlu olmamak."

Aslında hekimler için mesleki uygulamaları sırasında yapmak zorunda oldukları işler belirleyici olmalıdır.

Örneğin, hastaya sıcak ama, vatandaşa soğuk davranan bir hekim olmak, bu sıcaklığın para için yapıldığı düşüncesini, onun niyetinden bağımsız olarak benimsenmesine yol açacaktır. egemen olacaktır.

Örneğin, işinde ciddi, dışarıda gündelik yaşamda son derece rahat ve vurdumduymaz olunursa da öyle davranan hekim en hafifinden tutarsız biri sayılacaktır.

Kısacası hekimlerin çalışılan kurum ve mesleki uygulama dışında gündelik yaşamdaki tutum ve davranışları, yaptıkları asıl işleri, yani hastalarla iletişim ve onlara sundukları hizmet için gerekli olan niteliklerini olumsuzlayacak, çatışacak ve yanlış sonuçlar çıkaracak biçimde olmamalıdır.

"Erdemli ve onurlu" olmak herkesin sadece kendisine karşı bir görevi değil, hekimler için aynı zamanda mesleklerine ve diğer hekimlere karşı da bir yükümlülükleridir.

Davranışlarında tutarlı olmanın ötesinde bir de içten olmak önemlidir. Yapılması gerekenleri kendini zorlayarak değil, inanarak ve bilerek yapmalıdır. Çünkü zorlamanın yarattığı gerginlik hem işi iyi yapmamızı engeller, hem de gerginliğin yol açtığı yanlış ve hataların sayı, yoğunluk ve boyutu artar. Sonuçta bunlardan yine bir şekilde hizmet alanlar ve hastalar etkilenir.

İnsanlar hekim olmanın zor iş olduğunu düşünürler. Oysa tıp fakültesine bitiren birisine bu zor bir iş gibi gelmez. Okul bitince hekim olunuyor sanılır. Ama öyle değildir. Hekimlik gerçekten de çok zor bir iş. Üstelik de bu zorluğun ayrıca bir karşılığı yoktur. Hipokrat'ın öğütlerine tutan ve tutarlı davrananlara kimse fazla para vermiyor. Tıpkı bunları yapmayanların ve tutarsız davrananların ücretini, maaşını kesmedikleri gibi. Ama böyle davranılmazsa bedelini hem hizmet alanlar ve hastalar, hem hekimlik mesleği, hem de bu mesleği uygulayanların tümü öder.

Hekimliğin bugünkü değeri ve toplum içindeki önemi biraz da bunların olmamasından kaynaklanmaktadır. Yoksa bu coğrafyanın insanlarının sözlüğünde "Allah kimseyi hekime de hakime de düşürmesin" sözü olur muydu?

Sağlık hizmetinden yararlanan toplum ve onu oluşturan bireyler tüm bunları bilmeli, kendi yararları için bunlara uygun, bu durumu oluşturacak şekilde, onlara katkıda bulunarak, yardım ederek hekimlerin işini kolaylaştıracak şekilde davranmalıdır. Çünkü her türlü olumsuzluk, yine son noktada hizmetten yararlanan insanda somutlaşmaktadır.

Kasım 2008/Alihocalar

 

GERİ

 

BU SİTENİN HER HAKKI MAHFUZDUR.
ANCAK KAYNAK BELİRTEREK ALINTI YAPILABİLİR.