GERİ

 


SACHS'IN HASTALIĞI
"YAZILI OKUMALAR"

13.Hekimlerden korkulmalı mı?

İlkel toplumlardaki ilk iş bölümünün topluluk içindeki birisinin "büyücü" olmasıyla gerçekleştiğini söylüyor bilim insanları. Bu "büyücü"erin üç temel özellikleri var: "tanrılarla ilişki kurmak", "hastaları sağaltmak", bir de "ilk sanatsal etkinlikleri gerçekleştirmek". Bu nedenlere bugünün hekimlerinde o dönemden kalan bu üç özelliğin de yansımaları olduğu düşünülür ve kabul edilir.

"Hastaları sağaltmak" onların en önemli görevlerinden birisidir.

Ayrıca gerçekten de hekimlerin arasından çok sayıda "sanatçı", "sanatsal etkinliklerde bulunan"lar vardır.

Ama hekimlere asıl vehmedilen onların "tanrılarla ilişki içinde oldukları", dolayısıyla "tanrısal" bir iş yaptıkları duygu ve düşüncesidir.

Pek çok insan için "tanrı düşüncesi" ve bir kutsala "inanç" bir tür gereksinimdir. İnsanlar bu gereksinimlerini çeşitli biçimlerde karşılarlar. Ama bununla birlikte yine pek çok insan için "tanrı" korkutucu, korkulacak bir varlıktır. Dolayısıyla onun yanında yöresinde olanlar, onunla ilişkide olanlardan da korkulur. Ölenler tanrıya kavuştukları için mezarlıklar en azından geceleri korkutucu yerlerdir. Onun için yardımları umulan "evliya"lar korkulan varlık(?)lardır. Ve nihayet "hekimler" de korkulan varlıklar arasındadır.

Pek çok insan için bu durum geçerlidir. Sorunun büyümesi, dayanılmaz olması, acı çekilmesi ve sorun acil duruma gelince hekime başvurulmasının temelinde, buna ulaşmanın zorluğu ve harcanan zaman, emek ve paranın çokluğu, bunun için ödenecek bedelin her anlamda büyüklüğü, sorunun ne olduğunun bilinmemesinden duyulan kaygının ve bunun "büyük bir olumsuzluk" olma ihtimalinin yarattığı "korku"nun yanında yukarıda söz ettiğimiz "hekim korkusu" da vardır.

Sonuç: "Hekimlerden korkulur!" Doğru.

"Peki korkulmalı mı?" Hayır.

Kitabın 15. bölümünde Dr.Sachs'ın muayenehanesine randevusuz olarak bir kişi geliyor. Bayan Leblanc doktorun olmadığını ve programının çok yoğun olduğunu söylüyor. Muayeneye gelen hastanın son cümlesi şu:

"Şans işte... İlk kez doktora görünmeye ciddi ciddi niyetlenmiştim."

Bu cümle, yukarıda söz ettiğimiz korkuların tümünün söz konusu olduğu durumlarda söylenebilir. Her birimiz ya söylemiş, ya da duymuşuzdur. Bazen de hekimler bize söylerler buna benzer sözlerin hastaları tarafından söylendiğini.

İki noktayı bir kez daha ortaya koyalım:

Bir; hekimler "tanrısal" bir iş yapmıyorlar. Evet; bazı durumda yaşamla ölüm arasındaki o incecik sınırda inanılmaz işler yaparak insanları ölümden kurtarıp yaşamı var edebilirler.

Evet; "iyi hekimlik" yaptıkları zaman her mesleğe atfedilecek bir "kutsallık" bulabiliriz onların yaptıklarında. Ama onların "bu tür özelliklerinin tümü" bunlarla sınırlıdır. Asıl olarak "bilgilerine ve deneyimlerine" dayanarak yapmaları gerekeni yapmaktadırlar. Hiç birisinin bir mucize olmadığını, bilimsel temellere göre hareket edilen ve uygulanan bir çaba sonucu ortaya çıktığını görmeli, bilmeli ve kabul etmeliyiz.

İki; hekimlerin varlığı "hizmetinden yararlanan" birilerinin olmasına yani hastalarına, onlara soran, onlara başvuran insanların varlığına bağlıdır. Bu insanlar olmasa onlar ne mesleklerini uygulayabilirler, ne de bu uygulamadan mesleğin yapılmasını sağlayan bilgiyi çıkarabilirler. Onlar her meslekte olduğu gibi görevlerini yapmaktadırlar. Dahası bunu yapmak zorundadırlar.

Bu iki nokta bilince çıkarıldığında hekime başvurma konusunda "korku"nun bir yeri olmaması gerektiğini kolaylıkla görmek mümkündür. Hekimler bilmediğimiz herhangi bir konuda danıştığımız insanlar kadar "yakın"ımız olmalıdırlar.

Bunun iki taraflı bir çabayla gerçekleşebileceğini de belirtmeliyim. Önce başvuranın kafasında saydığımız bu korkuların olmaması, korkusuz bir şekilde başvurabilme davranışının olması gerekir.

Ama en az onun kadar önemli bir başka sorumluluk da hekimindir. Onun da kendisine başvuranın, onun kendisi için hissettiği yakınlığa koşut bir yakınlıkta olduğunu bilmesi, hissetmesi ve tutum ve davranışlarında bunu göstermesi gereklidir.

"Beni bunun için mi rahatsız ettin!", "Önemli değil, bu basit bir sorun, bu da dert edilir mi!", "Bilmiyor muydun, şöyle yapsan geçerdi!", "Niye bu kadar geç kaldın!"...

Bunlar o korkuyu yaratan ve yine hekimlerin ağızlarından çıkan ve sık duyulan cümleler. İşte bunların bir hastanın yanında başkaları için bile söylenmesi, hatta bir konuşmanın içinde geçmesi işte o korkuyu "pekiştiren ve sürmesine" neden olur.

Dolayısıyla hekimlerin gerek "bulundukları yer, konum, statü" gerekse bilgilerine duyulan "saygı" nedeniyle onların "doğru söylediklerine" dair inanç yüzünden bu sözler ifade ettiklerinden daha önemsenir ve korkuları var eder.

"Korkutmayan hekimleri nereden bulacağız?"

Bu güzel bir sorudur. Ama bunun yerine "hekimlerden korkmamayı öğreneceğiz", "hekimlere onlardan korkmadığımızı göstereceğiz" demek bana daha doğru geliyor.

Çünkü ancak böyle davranıldığında "kendisinden korkulmayan hekimler" yaratılır. Onlara uzun yıllar süren eğitimleri sırasında korku duyulan o özelliklerin "doğru ve gerekli" olduğu öğretiliyor ne yazık ki.

Değişim çok kolay değil; hem hekimler için, hem de onların hizmetlerinden yararlananlar için. Ama çok da "gerekli ve önemli!"

Doktora başvurma konusunda "tereddüt etmemeliyiz!"

Kendimiz için, sağlığımız için!

Kasım 2008/Alihocalar

___________________

 

GERİ

 

BU SİTENİN HER HAKKI MAHFUZDUR.
ANCAK KAYNAK BELİRTEREK ALINTI YAPILABİLİR.