|Hastayım Hakkım Var!.. | Hakkımızda | Belge-Doküman | İletişim |  
    
 
Mustafa SÜTLAŞ'ın 24.2.2005 tarihinde BİANET haber portalında yayınlanan değerlendirme ve yorumu

SSK'nin Devri Hasta Hakkı İhlalini Artıracak

Sağlık kurumlarının tek çatı altında toplanması, ileri bir adımdır, ancak yeterli değildir. Çünkü amaç "tek çatı" altında toplamak değildir. Sağlık, piyasanın belirlediği ticari bir faaliyet haline gelecek. SSK'nin ödediği bedel büyüyecek.


BİA Haber Merkezi
24/02/2005    Mustafa SÜTLAŞ       mustafa@sutlas.com

BİA (İstanbul) - Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin "Sağlıkta Dönüşüm Programı" çerçevesinde gerçekleştirdiği bu devirle ilgili olarak, ilk günde yaşananlar göstermektedir ki, ülkemizde verilen sağlık hizmetleri eskiye oranla daha çok hasta hakları ihlâline yol açacaktır.

Hükümet her ne kadar "Herkese Sağlık" ilkesi çerçevesinde hazırlandığını söylese de söz konusu program ne yazık ki "insanı ve haklarını" öncelememekte ve önemsememektedir.

Ortaya çıkan şudur: Sağlık hizmetiyle ilgili düzenlemelerde tam bir iki yüzlülükle davranılmakta; IMF ve Dünya Bankası, DTO, vb. kuruluşların dayatmalarıyla, çok uluslu ilaç ve tıp teknolojisi tekellerinin isteği ve yararı doğrultusunda sağlık bir ticari unsur, dahası piyasanın belirlediği bir ticari faaliyet haline gelecektir.

"Sağlık Hakkı" temel bir haktır

Hasta hakları, sağlık hakkı ve sağlıklı yaşama hakkını tamamlayan haklar manzumesidir. Hasta haklarıyla ilgili tüm metinlerde de görüldüğü ve vurgulandığı üzere sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkı "evrensel" bir haktır.

SSK mensuplarının daha önce yalnız SSK kurumlarından hizmet alıyor olmaları zaten başlı başına bir "kısıtlama" yarattığı için hasta haklarının bu ilk ve temel hükmüne aykırı bir düzenlemeydi.

Dolayısıyla SSK sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığı'na devri hasta haklarının gerçek anlamda varolmasının temel koşullarından birisi olan sağlık kurum ve kuruluşlarının "tek çatı" altında toplanması konusunda eskiye göre daha ileri bir adımı oluştursa da yeterli değildir.

Yapılan değişiklik SSK'lilerin da, diğer tüm vatandaşlar gibi kamuya ait tüm sağlık kuruluşlarına başvurup hizmet alabileceklerini öngörmektedir. Ama uygulama ve sonuç ne yazık ki bunu sağlamayacaktır.

Çünkü amaç sağlık kuruluşlarını "tek çatı" altında toplamak değildir. Bazı kamu kuruluşlarıyla, özel sağlık kuruluşlarının bu "tek çatı"nın dışında bırakılması gerçek niyeti ve hedefi açıkça gösteren temel bir noktadır.

Bu, Sağlık Bakanlığı'na bağlı kamu kuruluşlarından sağlanamayan hizmetlerle ilgili daha üst merkezlere sevk konusundaki kısıtlamaların varlığıyla ortaya çıkmaktadır. Hükümet yaptığı düzenlemeyle, SSK'lileri yeterli olanağı olmayan, asıl görevi hastalara tanı koyup tedavi etmek olmayan "sağlık ocakları"na mahkum etmekte, onlar aracılığıyla, sayı ve nitelik olarak yetersizliği hükümet tarafından da kabul edilen ve ilk fırsatta özel sektöre devredilmek için planlar yapılan "kamu hastanelerine" sevkini dayatmakta, örneğin daha üst merkezlere ulaşmak yerine özel sağlık kuruluşlarından hizmet almaya yönlendirerek SSK'lilerin sağlık hizmetine tam anlamıyla ulaşma ve yararlanma hakkını önlemektedir.

Yaşanan sorunlar

Devirle birlikte SSK'li eskiden aldığından da daha kötü bir hizmet almaya ve daha çok sıkıntı çekmeye başlamıştır. Sağlık Bakanlığı bu sıkıntıların yaşandığını ya da yaşanacağını öngörmüş olmalı ki bu konuda sağlık kurumlarına bir genelge yayınlamıştır.

Aslında bu genelge her şeyi açık seçik ortaya koymaktadır. Sağlık Bakanlığı da kendisine dayatılan bu durum karşısında çaresizdir.

Yayınlanan genelgede de belirtildiği gibi vatandaşlarımızın ve SSK'lilerin "Şefkate ve güleryüze en çok ihtiyaç duydukları" bir dönemde olmalarına karşın, karşılaştıkları durum ve aldıkları hizmet ne yazık ki böyle değildir. Böyle olmadığı Sağlık Bakanı'nın genelgesinden de anlaşılmaktadır.

Bakanın yayınladığı genelgeyle SSK'dan Sağlık Bakanlığı'na devredilenler dahil tüm kamu sağlık çalışanlarının "titizlikle uymalarını" istediği noktalar şunlardır:

"Sağlık birimlerimize başvuran hasta ve yakınlarına gerekli ihtimam, şefkat ve güleryüz gösterilmelidir. Hasta veya hasta yakını olmanın kendine özgü psikolojisi içindeki vatandaşımıza rahatlatıcı ve anlayışlı şekilde davranılmalı, muhtemel şikayet ve aksaklıklar yönetimlerce özenle değerlendirilerek iyi niyetle ve süratle giderilmelidir."

Bundan da mevcut durumun böyle olmadığı somut olarak anlaşılmaktadır. Aslında böyle olması da beklenmemelidir. Çünkü sağlık çalışanları da insandır ve insanlar birden bire maruz kaldıkları yeni durum ve koşullara, değişik süreler içinde uyum gösterebilmektedirler.

"Bir hafta sonunda" her şeyi değişen, tüm eski hakları elinden alınan sağlık çalışanlarının işini yaparken taşıdığı kaygıları hizmet verdiklerine yansıtmalarından doğal bir şey olamaz.

Her şey yolunda gitse bile, salt sağlıkçıların bu kaygısı nedeniyle ortaya çıkabilecek olumsuzlukların, bu nedenle yapılacak yanlışların tek sorumlusu bu kararı alanlar ve bir hafta sonunda uygulamak isteyenlerdir. Başka bir deyişle "idare" eskisine göre, hukuksal deyimiyle söylersek; daha fazla oranda "kusursuz sorumluluk" sahibi olacaktır.

Vatandaşını düşünen bir bakanın bunun için hiçbir geçiş süreci öngörmemesi, gerçekte vatandaşını ve onun sağlığını düşünmediğinin en somut delilidir.

"Sağlık hakkı"nı yanlış biliyorlar

Aynı genelgede belirtilen bir düzenleme de Sağlık Bakanı'nın sağlık hizmetinden ne anladığını göstermesi bakımından da ilginçtir. Sağlık Bakanı genelgesinde, "'Her hekime bir oda' ilkesiyle yola çıkılarak, poliklinik hizmet alanlarında eldeki bütün imkanlar ve mekanlar kullanılmalı ve aktif olarak çalıştırılan muayene oda sayıları artırılmalıdır. Böylece ayaktan hizmet verilen alanlardaki yığılmanın, kuyruklar ve uzun bekleme sürelerinin önüne geçilmelidir" diyerek sağlık hizmetinden neyi kastettiğini göstermektedir.

Bu yaklaşım; sağlık hizmetinin bir ekip işi ve sağlık hakkının da insanı bütün olarak görmek ve değerlendirmek olduğunu kavramayan bir bakışın, dolayısıyla daha başlangıçta hasta haklarının ihlâlinin bir ifadesinden başka bir şey değildir.

Bu sıkıntıların tek sorumlusu bu düzenlemeyi herhangi bir geçiş süreci dönemi yaşamadan doğrudan uygulamaya koyan Sağlık Bakanlığı'dır.

Sağlık hizmetinden yararlanma hakkının gerçekleşmesini önleyen bu durumdan mağdur olanların bakanlığı dava etmeleri, hasta hakları konusunda çalışmalar düzenleyen "gönüllü kuruluşların", tabip odalarının, sağlık emekçileri sendikalarının ve çalışanların sendikalarının bu konuda kamuoyu oluşturmaları ve idareyi zorlamaları gereklidir.

Sorumluluk doğurur

Diğer yandan bu sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık personelinin de durum değişikliğine karşı verdikleri mücadele eğer hastaların sağlık hizmetlerini gerektiği gibi almalarını engelliyorsa bu da kabul edilemez bir durumdur ve aslında sorumluluk doğurmaktadır.

Onlar açısından değerlendirildiğinde, yapılan düzenlemenin olumsuz sonuçlarıyla ilgili kaygı duymaları ve tepkileri de doğaldır. Ancak bu tepkilerini hastalar ve SSK'lilar üzerinden değil, onlarla birlikte "çatışmadan birlikte ve dayanışma içinde" karşılamaları gereklidir. Çünkü çıkarları bir ve beraberdir.

Gelecekte olacaklar daha da kötü

Önemli bir nokta da SSK'lilerin aldıkları hizmet karşılığı SSK'nin ödeyeceği bedelin eskiye oranla büyümesidir.

Bir süre sonra SSK'nin bir finans kuruluşu olarak SSK'lilerin sağlık hizmetlerinin bedelini ödeyemez hale geleceği, herkesin ifade ettiği ve çok açık bir durumdur.

Bunun anlamı SSK'linın bir süre sonra sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkının ortadan kalkmasıdır. Bu da kabul edilebilir bir durum değildir. Zaten sağlık hizmetinin bir "sigorta" sisteminin ödedikleriyle sunulması, başlı başına sağlık hakkını hak olmaktan çıkaran, bedeli ödenince yararlanılan bir hizmet durumuna dönüştüren bir durumdur.

Bu da seçilen yolun yanlışlığını gösteren bir durumdur. Ama bu yanlışlığın sonuçlarının şimdiden öngörülmesi ve önlenmesi gereklidir. Çünkü o yanlışlık gerçekleştiğinde birileri yaşamlarında ve sağlıklarından olacaklardır.

Kayıt dışı olanlar zaten hizmet alamıyor

Konunun üçüncü önemli ama tartışılmayan noktası da bugün SSK'nin sağlık hizmetlerinden yararlanabilen kesiminin aslında tüm SSK'liları kapsamayışıdır.
Sayısal veriler nüfusun yarısından çoğunun SSK kapsamında olduğunu gösterse de herkes böyle olmadığını bilmektedir. Buna bir anlamda SSK'nin mevcut yasal düzenlemeleri yol açmaktadır.

SSK'ye kayıtlı ama halen primi ödenmeyen çalışanlar ve yakınları, bu hizmetlerden hiçbir biçimde yararlanamamaktadırlar. Sağlık güvencesi prim kesilmeye başlandıktan üç ay sonra başlamaktadır. Kesintili olarak prim ödeyebilenler ile primi işvereni tarafından ödenmeyenler ve yakınları, eğer ceplerinde paraları yoksa, sağlık hizmetlerinden yararlanamamaktadır.

Sosyal güvenlik ve sağlık hakkı "laf"ta!

Ülkemizde sosyal güvenlik ne kadar zorunlu görünse de öyle değildir ve buna bir anlamda devletin uygulamaları, en azından göz yummaları, yol açmaktadır.

Ülkemizde kayıt dışı istihdam nedeniyle sağlık güvencesiz önemli bir kesim ve yakınları vardır. Yapılan düzenlemeler bunlarla ilgili olarak bir çözüm getirmemektedir. Kayıt dışı ekonomiye dokunamayan bu iktidarın kayıt dışı istihdamı, üstelik de kamusal hizmetlerin büyük bir kısmını taşeron eliyle yaparak çanak tutması, çalışanların düşünülmediğinin, dahası "kale bile alınmadığının" en somut göstergesidir. Tüm vatandaşlar için Genel Sağlık Sigortası gibi bir sigorta sistemini önerenlerin öncelikle kayıt dışı istihdamı, prim kaçağını ve kayıt dışı ekonomiyi ve vergi tahsilindeki kusurlarını gidermesi gereklidir. Bunlar olmadan sağlık için prim kesilmesi "kayıt içinde olanları bu tutumlarından dolayı cezalandırmak" anlamına gelmekte, bu cezayı istemeyenlerin de "sağlık hakları" hiçe sayılmaktadır.

Sağlık hizmetlerinin tümü değil

Son bir nokta da söz konusu hizmetlerin sağlık hizmetlerinin yalnız tanı ve tedavi hizmetlerini kapsaması bakımından doğan eksikliktir. Sağlık hizmeti sağlığın korunması ve geliştirilmesini, dahası rehabilitasyonunu da içerir.
Söz konusu düzenlemeler bu bakımdan verilen sağlık hizmetlerine hiçbir bakımdan yenilik getirmemektedir.

Devredilenlerin alt yapısı eksik

SSK sağlık kurumlarının sayısal eksikliği bir yanda pek çok alt yapı ve personel eksiği bulunmaktadır. Sağlık bakanlığına bağlı sağlık kuruluşları, bunları verdikleri hizmet karşılığı döner sermayelerine giren kaynaklardan kısmen de olsa karşılayabilmektedir. Oysa Sağlık Bakanlığı'na yeni geçen bu kuruluşların bunları oluşturup, kendisini sürekli hizmet verecek şekilde tutacak olanaklardan yoksun olması da, sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkı kadar, aydınlatılmış onam, gizlilik, güvenlik, hizmeti denetim ve katılım vb. birçok temel hasta hakkının ortadan kalkması anlamına gelecektir ve mevcut durumda ilk günlerde yaşananlar bunları somut olarak göstermektedir.

Beklentiye yanıt değil; zaten olamazdı!

Sonuç olarak SSK sağlık kuruluşlarının bu şekilde hiçbir hazırlık dönemi geçirilmeksizin birden değiştirilmesi hasta hakları bakımından da büyük olumsuzluklar doğurmaktadır.

Hastaların en büyük beklentisi olan insan yerine konulmak ve güler yüzlü bir hizmet alma olanağı da, mevcut durumun sağlık çalışanlarında yarattığı sıkıntılar nedeniyle tümden ortadan kalkmıştır.

Hasta haklarının gereği olarak verilen sağlık hizmeti, tüm vatandaşlara eşit olarak sunulan, bedeli toplanan vergilerle oluşan genel bütçeden karşılanan, sağlığı bir bütün olarak değerlendiren, ulaşılabilir, etkin ve nitelikli bir sağlık hizmetidir.

Bu sağlanana kadar da hasta hakları tüm vatandaşlar için sağlanamamış ve sürekli ihlâl edilen bir haklar manzumesi olarak kalacaktır. (MS/TK/EÜ)

* Dr. Mustafa SÜTLAŞ, Hasta hakları aktivisti ve gönüllüsü

 

 

EN SON 26.2.2005 TARİHİNDE GÜNCELLEŞTİRİLMİŞTİR.
BU SİTENİN HER HAKKI MAHFUZDUR. KAYNAK BELİRTEREK ALINTI YAPILABİLİR.
HAZIRLAYAN: Mustafa SÜTLAŞ