|HASTA HAKLARIYLE İLGİLİ HABERLER |                             | Anasayfa |   
    
 

YENİ TÜRK CEZA YASASI VE HEKİM SORUMLULUĞU

Hazırlayan:
Av. Tunç Demircan

Ceza yasaları toplumların yaşamlarını düzenleyen, denetleyen ve bir anlamda da kısıtlayan en temel düzenlemelerden biridir. Dolayısıyla bir deyişle ceza yasası kimi zaman Anayasa’dan dahi önemli olabilmektedir. Kişi özgürlüğünü, yasama erki iradesiyle ve bağımsız mahkemeler vasıtasıyla kısıtlayan düzenlemelerin yer aldığı temel ceza yasalarının sağlık mesleği mensupları açısından da önemli düzenlemeler içerdiği bilinmektedir.

Son yıllarda oldukça sık gündeme gelen hasta hakları, hekim sorumluluğu, sağlık hizmetlerinde standardın, kalitenin ve güvenliğin sağlanması gibi konular, ceza yasalarına da etki etmekte ve getirilen yeni düzenlemelerle karşılığını bulmaktadır. Yeni ceza yasasının sağlık uygulamalarına ilişkin olarak getirdiği yeniliklerin tümünü belirtmek ve açıklamak bu yazının amacı olmamakla beraber, konu ile ilgili önemli düzenlemelerin, en azından tartışmaya açılmalarını sağlamak açısından, belirtilmesi hedeflenmiştir.

Bu amaçla gerek basına yansıyan, gerek yargıya intikal eden olaylarda dile getirilen, sağlık hizmeti verenleri olduğu kadar sağlık hizmeti alan kesimi de ilgilendiren bazı başlıklar yeni düzenleme altında değerlendirilmiştir.

Bıçak Parası (md.252)
Kamu sektöründe çalışan hekimlerin gerçekleştirdikleri cerrahi girişimler için, hastadan veya yakınlarından ayrıca maddi bir menfaat sağlaması hali toplumumuzda “bıçak parası” olarak anılmakta, bu uygulama Türk Ceza Yasası bakımından da suç teşkil etmektedir. İlgililerin şikayeti doğrultusunda hukuki dayanaktan yoksun bu tür menfaat talebinde bulunan hekimler hakkında açılmış ceza davaları mevcut olup, halen yargılaması devam edenler bulunmaktadır. Söz konusu suçun İrtikap ya da Rüşvet olduğu yönündeki tartışmalara, Yargıtay’ın yeni tarihli bir kararı açıklık getirmiş ve fiilin rüşvet suçuna vücut verdiği kabul edilmiştir. Bu itibarla kamu sektöründe çalışan hekimlerin bıçak parası adı altında menfaat sağlamaları, yeni ceza yasasında da yer alan ve karşılığında 4 ila 12 yıl arasında hapis cezası öngörülen rüşvet alma suçunu oluşturmaktadır. Yeni düzenleme ile eski düzenleme karşılaştırıldığında, eski hükümde var olan para cezasının yeni düzenlemede yer almadığı görülmektedir. Değişiklikten önce, rüşvet alma suçunu işleyen kamu görevlisi hakkında hapis cezası ile birlikte, sağlanan menfaatin parasal karşılığının beş katı oranında ağır para cezasına hükmedilirken, yeni düzenleme bu cezayı kaldırmakta, dolayısıyla daha lehe bir düzenleme getirmektedir.

Muayenehaneye Yönlendirme (md.259)
Hekimlik uygulamaları ile ilgili olarak gündeme getirilen ve hizmeti alan kesim tarafından çok sık şikayet konusu yapılan bir konu da kamu sektöründe çalışan hekimlerin hastaları özel muayenehanelerine yönlendirdikleri iddiasıdır. Eski ceza yasasının 238. maddesinde düzenlenen memurların görev yaptıkları yerde zorunlu ihtiyaç maddesi satmalarını cezalandırırken, yeni ceza yasasının 259. maddesinde bu suça hizmet satışı da eklenmiştir. Yeni düzenleme ile, yürüttüğü görevin sağladığı nüfuzdan faydalanarak mal ya da hizmet satmaya çalışan kamu görevlisi suç işlemiş olacaktır. Kamu kesiminde çalışan hekimlerin, kendilerine başvuran hastaları özel muayenehanelerine yönlendirmeleri, bu fiil kapsamında değerlendirilebilecek, hapis ya da para cezası ile müeyyidelendirilen bir suç tipi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Acil vakalar, Zorunlu Tıbbi Yardım (md.98)
Gerek hekimlik yemininde, gerekse de meslek ilke ve kurallarında, hekimin ihtiyaç duyanlara yardım edeceği, tıbbi bilgi ve becerisini esirgemeyeceği kabul edilmiştir. Bu kural ülkemiz sağlık mevzuatında da karşılığını bulmuştur. Tıbbi Deontoloji Tüzüğünde, ihtisası ne olursa olsun gerekli bakımın sağlanamadığı olgularda hekimin il yardımda bulunacağı, Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliğinde, acil vakalara gereken tedavi ve yardımın derhal yapılacağı düzenlenmiştir. Ayrıca Özel Hastaneler Kanunu gereğince, özel hastaneler, olanaklar elverdiğince acil vakaları kabule mecburdurlar ve bunların tedavisi ücretsiz yapılacaktır.

Eski ceza yasamızda olduğu gibi yeni ceza yasasında da tıbbi yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeme fiili suç sayılmıştır. Bu düzenlemeye göre; yaş, hastalığı, yaralanması veya bir başka nedenle kendini idare edemeyecek kişiye, şartların elverdiği ölçüde yardım etmeyen kişi hapis ya da para cezası ile cezalandırılabilecektir. Sadece para cezası öngören eski düzenlemeden farklı olarak yeni düzenlemede hakim, hapis veya para cezasına hükmetme konusunda taktir yetkisine sahiptir.

Ayrımcılık (md.122/b)
Bilindiği üzere kamu kesiminde çalışan hekimler, ceza kanunu uygulamasında memur olarak kabul edilmektedirler. Bu nedenle hekimler, sadece memurlar tarafından işlenebilen görevi ihmal veya görevi suiistimal suçlarının faili olabilmektedirler. Kamuya arzedilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden kişiler, eğer bu hizmeti vermeleri kanun gereği kendilerinden bekleniyorsa, görevi ihmal suçunu işlemiş olacaklardır. Kamu hastanelerinde çalışan hekimler, tedavi amacıyla kendilerine başvuran hastalara hizmet verip vermeme noktasında özgür değildirler. Kanun gereği kendilerinin görev ve sorumluluğu olarak kabul edilen bu hizmeti vermekten kaçınmaları halinde görevi ihmal suçunu işlemiş olacaklardır. Örneğin yargı kararlarına da yansıyan bir olayda, icapçı bir hekimin çağırıldığı halde hastaneye gelmemesi fiili, görevi ihmal suçu olarak değerlendirilmiş ve hekim bu suçtan yargılanıp mahkum edilmiştir. Görevi ihmal suçunun oluşması için, memur sayılan hekimin kanunun kendisinden beklediği görevi ifa etmemesi ve bunda kusuru olması yeterli görülmektedir. Bunun dışında hekimin görev ifa etmekten hangi sebeplerle kaçındığının genel olarak ceza hukuku bağlamında bir önemi bulunmamaktadır. Başka deyişle ceza hukuku “saikle” yani kişiyi suça iten, içsel aleminde oluşan ve hareketlerle ilgili kararın alınmasındaki etkenlerle ilgilenmez. Suçun genel kast altında ya da taksirle işlenmesi yeterlidir.

Buna karşın yeni ceza yasasının 122. maddesinde ayrımcılık başlığı altında getirilen düzenleme ile; suçu işlemede etken olan saik dikkate alınmış, kişiler arasında kimi sebeplerle ayırım yaparak kamuya arzedilmiş bir hizmeti yerine getirmeme fiili, görevi ihmal suçunun özel bir türü olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme gereği, sağlık hizmetinin sunumunda, kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve sair gerekçelerle ayırım gözetilmesi halinde fail hakkında ceza kovuşturması yapılabilecektir.

Radyasyon Yayılmasına Sebep Olma (md.172/4)
Tanı ve tedaviye yönelik görüntüleme cihazları ile ileri teknoloji taşıyan tıbbi cihazların sayısının her geçen gün arttığı ve çok sayıda bu tür cihazın bulunduğu görüntüleme merkezlerinin açıldığı günümüzde, aynı zamanda bu tıbbi alet ve cihazların çevreye verebilecekleri muhtemel zararlar da konuşulmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, yeni ceza yasası ile getirilen yeni düzenlemelerden biri; bir laboratuar veya tesisin işletilmesi sırasında gereli özen ve dikkati göstermeyerek radyasyon yayılımına sebebiyet verilmesi halinin suç sayılmasıdır. Söz konusu suçun oluşması için başkasının hayatının, sağlığının veya malvarlığının zarar görmesi şart olmayıp bu konuda bir tehlike oluşması yeterlidir. Bu itibarla ceza hukuku bağlamında bir tehlike suçundan söz edilmekte, salt bu tehlikelilik hali cezalandırılmaktadır. Suçun faili, söz konusu görüntüleme birimlerin gerekli standartlara ve kurallara uygun olarak kurulmasından, idaresinden ve işletilmesinden sorumlu olan kişiler olacaktır.

Gerçeğe Aykırı Belge Düzenleme (md.210/2)
Bir çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de hekimler, gerek adli gerekse idari merciler tarafından görevlendirilmekte, kimi zaman verdikleri raporlar resmi merciler tarafından kullanılmaktadır. Uygulamada, bir çok durumda hatır için gerçeğe aykırı olarak sağlık raporu verildiği bilinmektedir. Çocuğunu bir süre okula göndermek istemeyen ama aynı zamanda devamsızlıktan kalmasından çekinen ebeveynler bile bu tür bir yola başvurabilmektedir. Oysa gerçeğe aykırı olarak düzenlenen raporlara ilişkin olarak, söz konusu raporları hazırlayan ve imzalayan hekimlerin sorumluluğunu kabul eden bir düzenleme eski ve yeni ceza kanunlarımızda yer almaktadır. Suçun oluşumu için raporun hazırlanması yeterli olup kullanılması şart değildir. Raporun kullanılması halinde ise, kullanan kişinin cezai sorumluluğu ortaya çıkacaktır. Gerçeğe aykırı belge düzenleme suçu ancak kasten işlenebilir. Yani raporu hazırlayan hekim, bu raporun gerçek dışı olduğunu bilecek ve isteyecektir. Başka bir deyişle söz konusu suçun taksir (yani ihmal) ile işlenebilmesi mümkün değildir.

Eski ve yeni ceza yasasının konu ile ilgili düzenlemeleri karşılaştırıldığında, yeni düzenlemede sadece suçun basit halinin yer aldığı, gerçek dışı belge sebebi ile başkalarının zarara uğraması, belgenin bir menfaat karşılığı düzenlenmesi, suç delillerini gizlemek yahut yok etmek amacı taşıması gibi durumların dikkate alınmadığı görülmektedir.

Taksirle Yaralama ve Ölüme Sebebiyet
Hekim, malpractice olarak da adlandırılan tıbbi uygulama hatalarından kusuru oranında sorumludur. Ceza hukuku çerçevesinde tıbbi bir ameliye sonrasında meydana gelen bir zarardan hekimin sorumlu olabilmesi için kusurlu olması aranmaktadır. Önce zarar verme ilkesini düstur edindiğini kabul ettiğimiz hekimlerin, bazı zararlı sonuçlara, kasten (bilerek ve isteyerek) değil, taksirle (ihmal, meslek ve sanatta acemilik) sebebiyet verdikleri genel olarak kabul edilmektedir. Bu itibarla kusurun tespiti, suçun nitelendirilmesi ve cezanın tayini açısından önem taşımaktadır.

Bu konuda yeni ceza yasasının önemli değişiklikler getirdiği gözlenmektedir. Bunlardan ilki, birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkesin kendi kusurundan dolayı sorumlu olacağı ve her failin cezasının kusuruna göre ayrı ayrı belirleneceği yönündeki düzenlemedir. Bilindiği üzere halihazırdaki uygulamada kusur tayini sekiz üzerinden yapılmakta, eğer zarar doğurucu tıbbi ameliyeyi birden fazla kişi birlikte gerçekleştirmişse bu kişilerin kusur oranları sekize tamamlanmak sureti ile tespit edilmekteydi. Oysa yeni düzenleme karşısında bu uygulama değişecek ve her bir failin cezası kendi kusuru oranında diğerlerinden bağımsız olarak tayin ve tespit edilecektir.

Kusur tespitine yönelik diğer bir değişiklik ise, sekiz üzerinden bir kusur tanzimi yapmanın yanlış olduğu, kusurun matematiksel ifadesinin doğru olmayacağı, hafif, orta, ağır kusur hallerinin söz konusu olacağı, hakimin kusurun ağırlığına göre cezayı tayin etmekte taktir yetkisine sahip olduğu yönündeki düzenlemedir. Kusurun hukuki bir mesele olduğu ve hakim tarafından tayini gerektiği yönündeki bilimsel kabul bu düzenleme ile pratik uygulamaya geçirilebilecektir.

Tıbbi uygulama hataları ile ilgili olarak belirtilmesi gerekli diğer bir düzenleme ise, yeni ceza yasası ile gündeme gelen uzlaşma uygulamasıdır. Buna göre; soruşturulması şikayet tabi suçlarda, failin suçu kabullenmesi, doğmuş olan zararların tümünü veya büyük kısmını ödemesi veya gidermesi koşulu ile mağdur ve failin özgür iradeleri ile uzlaşmaları halinde fail hakkında dava açılmayacak, açılan dava düşecektir.

Hekimlerin, gerçekleştirdikleri kötü/yanlış/tıbbi uygulamalar ve gerekliliklerle bağdaşmayan ameliyeler sebebi ile haklarında açılan ceza davalarından mahkum olmaları durumunda, haklarında uygulanacak olan asıl cezanın yanında meslek ve sanattan geçici olarak yasaklanabilecekleri de yeni ceza yasasının 53. maddesinde düzenleme altına alınmış bulunmaktadır.

Mahremiyet (gizlilik) Hakkının İhlali (md.136,137,280)
Hekim ile hasta arasındaki ilişkinin ve bu ilişki sebebi ile öğrenilen her türlü bilginin, hastanın mahremiyetine saygı bakımından gizli olduğu kabul edilmektedir. Sağlık hizmetlerine ulaşma, bilgilenme ve güvenlik gibi haklarla birlikte mahremiyete saygı en önemli hasta hakları arasında yer almaktadır. Mesleği sebebiyle bir kimsenin kişisel bilgilerini öğrenen failin bu bilgileri başkasına vermesi eski ceza yasamızda da “meslek sırrını ifşa” başlığı altında düzenlenmişti. Bu suça verilecek ceza eski yasada 3 aya kadar hapis iken, yeni ceza yasasında 137/b maddesindeki artırım nedeniyle 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasıdır. Görüleceği üzere, hastanın mahremiyetinin ihlali, eskiye oranla oldukça ağır bir müeyyideye bağlanmış bulunmaktadır.

Hastanın mahremiyeti ile ilgili diğer bir düzenleme ise yeni ceza yasasının 280. maddesinde yer almaktadır. Buna göre; görevi sırasında bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşan sağlık mensubuna, bu durumu yetkili makamlara bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Aksi durum yeni yasada bir suç olarak düzenlemiştir. Esasen ilk bakışta suçluların yakalanması açısından gayet makul kabul edilebilecek olan bu düzenlemenin pratik uygulamada sorunlara yol açacağı muhakkaktır. İşlediği suç ne olursa olsun kimsenin sağlık hizmetine ulaşma hakkı elinden alınamaz. Ancak bu düzenleme sonrasında hakkında ihbar olacağını düşünen suç faili hekime başvurmakta tereddüt gösterecek, böylelikle sağlık hizmetinden yeterli ölçüde faydalanamayacaktır. Bu düzenlemenin diğer bir sonucu da, sağlık hizmeti alan suçlunun sonradan bir şekilde yakalanması halinde, tedavi gördüğü ama suçu ihbar etmeyen hekim hakkında soruşturma başlatılabileceği gerçeğidir. Bu durumda belki de hekimler, suça karıştığını düşündükleri kişilere yönelik sağlık hizmeti vermekte çekingenlik göstereceklerdir. Açıklanan ve çoğaltılabilecek nedenlerle bu düzenlemenin yeninden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

 

 

ENSON 16.4.2005 TARİHİNDE GÜNCELLEŞTİRİLMİŞTİR.
BU SİTENİN HER HAKKI MAHFUZDUR. KAYNAK BELİRTEREK ALINTI YAPILABİLİR.
DÜZENLEYEN: Mustafa SÜTLAŞ